İnsanlar kendini tanımak istediklerini söyler. Bunu neredeyse gururla dile getirirler. Sanki bu cümleyi kurmak başlı başına bir erdemmiş gibi. Oysa çoğu zaman bu bir niyet değil, bir etiket cümlesidir. Kendini tanımak istiyorum diyen insanların büyük kısmı aslında kendini rahatsız etmeyecek bir versiyonla tanışmak ister. Gerçekle değil, kendi yazdığı özetle. Çünkü gerçek, çoğu zaman taşınması zor bir yük getirir.
Kendini tanıma fikri kulağa hoş gelir. Derinlik, bilgelik, olgunluk çağrışımı yapar. Ama iş pratiğe geldiğinde, yani insan kendi iç dünyasında dolaşmaya başladığında tablo değişir. Çünkü içeride sadece güzel hikâyeler yoktur. Kıskançlık vardır. Başkalarının başarısından duyulan rahatsızlık vardır. Kontrol etme arzusu vardır. Sevilmediğini hissettiğinde ortaya çıkan çirkin tepkiler vardır. İşte tam bu noktada çoğu insan geri çekilir. Yolculuk burada biter. Geri kalanı süsleme başlar.
“Kendimi tanıyorum” diyen birine baktığımda genelde karşıma çıkan şey bir karakter derinliği değil, ezberlenmiş birkaç cümledir. Güçlü yanlar özenle anlatılır, zayıf yanlar ise ya romantize edilir ya da başkalarına bağlanır. “Ben böyleyim çünkü çocukluğum zordu.” “Ben mesafeliyim çünkü bilinçliyim.” “Ben hassasım çünkü enerjim yüksek.” Bunlar yüzleşme cümleleri değildir. Bunlar sorumluluğu ustaca yer değiştiren kaçış cümleleridir. İnsan kendini tanımak yerine, kendini ikna etmeye çalışır.
Asıl mesele şudur: Kendini tanımak, hoşuna gitmeyen taraflarını da kabul etmeyi gerektirir. Sadece kabul etmeyi değil, onların hayatını nasıl sabote ettiğini görmeyi de. Ama bu noktada ego devreye girer. Ego, insanın kendisiyle dürüst olmasına nadiren izin verir. Çünkü dürüstlük, savunmayı bırakmak demektir. Savunmayı bırakmak ise kırılganlık demektir. Çoğu insan kırılgan olmayı değil, haklı olmayı seçer.
İçsel yolculuk kavramı da tam burada tehlikeli bir şeye dönüşür. Bir araç olmaktan çıkar, bir makyaj malzemesine dönüşür. İnsan değişmediği hâlde değişmiş gibi konuşur. Davranışları aynı kalır ama kelime dağarcığı genişler. Artık öfkesine öfke demez, “tetiklenme” der. Kaçışına kaçış demez, “alan açmak” der. Korkusuna korku demez, “sezgisel duruş” der. Böylece sorun ortadan kalkmaz, sadece daha süslü bir isim alır.
Rahatsız edici ama gerekli bir gerçek var: İçsel yolculukla ilgilenen insanların büyük bir bölümü değişmek istemez. Değişimin ne gerektirdiğini bilir ama bedelini ödemek istemez. Uykusuz kalmayı, yalnız kalmayı, bazı ilişkileri kaybetmeyi, bazı maskeleri indirmeyi göze alamaz. Bunun yerine, mevcut hâlini daha sofistike bir dille savunur. Yaralarını kimliğe dönüştürür. Travmalarını anlatırken sorumluluğu hep dışarıda tutar. Böylece acı, bir dönüşüm aracına değil, bir dokunulmazlık zırhına dönüşür.
Şahsen benim fikrim şu: İnsan kendine yalan söylemede ustalaştıkça, buna farkındalık demeye başlıyor. Ben de bunu yaptım. Bazı davranışlarımı “ben buyum” diyerek kutsadım. Değişmem gereken yerlerde “kendimi kabul ediyorum” diyerek durdum. Korkularımı seçim, kaçışlarımı sınır koymak olarak adlandırdım. En tehlikeli yalanların, en sakin ses tonuyla söylenenler olduğunu fark etmem zaman aldı.
Gerçek yüzleşme anı şuydu: Kendimle ilgili en çok savunduğum özellikler, aslında en az bakmak istediklerimdi. En çok anlattığım hikâyeler, en büyük boşlukları örtüyordu. Çünkü insan neyi çok savunuyorsa, orada bir çatlak vardır. Kimse sağlam bir duvarı sürekli işaret etmez.
Eğer biri gerçekten kendini tanımak istiyorsa, kaçamayacağı bir soru vardır. En çok hangi yönünü savunuyorsun ve neden? Çünkü insan genelde sakladığını savunur. Korktuğunu rasyonelleştirir. Değişmek istemediğini olgunluk diye adlandırır. Kendini tanımak romantik bir içsel yolculuk değildir. Bu bir konfor kaybıdır. Bir şeyleri yıkmadan yenisini kuramazsın.
Çoğu insan aydınlanmayı ister ama bedelini istemez. İçsel yolculuğun fotoğrafını ister ama sürecini istemez. Sonuç ister ama dönüşümün yarattığı sarsıntıyı istemez. O yüzden bu yolculuk çoğu kişi için bir başlangıç değil, süslü bir duraktır.
Ve belki de en dürüst cümle şudur: İnsan kendini tanımaktan değil, kendini tanıdıktan sonra artık hiçbir bahanesinin kalmamasından korkar. Bende dahil...