"Olmak İstediğin Kişi" Olma Cesaretini Gösteriyor musun?

İ.E
0

 Aynadaki Yabancı: "Olmak İstediğin Kişi Misin?"


Sabahın o ilk sessiz anlarında, zihin henüz günün gereklilikleriyle bulandırılmamışken, içimizde bir soru yankılanır bazen: "Olmak istediğin kişi misin?" 🪞 Bu soru, kişisel bir manifesto yazmak kadar sert, bir dost tavsiyesi kadar yumuşak gelebilir. Çoğu zaman ise, günlük koşturmacanın gürültüsünde kaybolup gider.

Modern hayat, hepimizi görünmez bir senaryonun oyuncularına dönüştürüyor adeta. Sosyal medya akışlarında sergilenen "kusursuz" hayatlar, iş dünyasının dayattığı "daima üretken" olma hali, ailevi ve toplumsal beklentilerin yarattığı "ideal insan" kalıpları... Tüm bunlar, üzerimize giydirilmiş kostümler gibi. Gün sonunda, bu kostümlerin ağırlığı altında ezilirken, aynaya baktığımızda yansıyan yüz bize biraz yabancı, biraz uzak gelmeye başlar. Yapılan her şey mantıklı ve "doğru"dur, ama derinde bir yerde, temel bir bağlantı kopmuş gibidir. İşte o an, o soru yeniden ve daha güçlü bir şekilde beliriverir: Acaba bu, benim hikayem mi, yoksa sadece iyi bir oyuncu olduğum başkasının senaryosu mu?

Bu Yazıda Neler Konuşacağız ?

Bu yazıda, hepimizin aynada kendisine sorduğu o kadim sorunun ("Olması Gereken Kişi miyim, Yoksa Olmak İstediğim Kişi mi?") izini süreceğiz. "Otantik Benlik" ve "Şartlanmış Benlik" arasındaki görünmez savaşı, modern dünyanın bize biçtiği rolleri, bu rolleri nasıl fark edip sorgulayacağımızı ve nihayetinde kendi yolumuzu nasıl çizebileceğimizi, psikoloji ve sosyolojinin ışığında ama samimi bir dille irdeleyeceğiz.


İki Benlik Arasında Sıkışıp Kalmak: Otantik Benlik vs. Şartlanmış Benlik


Bu içsel huzursuzluğun kökleri, psikolojide sıklıkla üzerinde durulan iki temel kavramda yatar: Otantik Benlik ve Şartlanmış Benlik.

Şartlanmış Benlik, dış dünyanın sürekli tekrarlanan mesajlarıyla inşa edilir. 🎭 Çocukluktan itibaren duyduğumuz "Aferin, uslu durduğun için", "Başarılı olursan değerlisin" gibi sözler, toplumun onay mekanizmaları ve hatta eğitim sisteminin ödül-ceza döngüsü, bu benliğin tuğlalarını örer. Güvenlik ve ait olma ihtiyacımız, bu benliği güçlendirir. Yolu asfaltlanmış, işaretlenmiş ve kalabalıktır. Risk düşüktür, ödülü ise genellikle dışarıdan gelen bir "onay"dır. Psikolog Carl Rogers'ın "Koşullu Sevgi" kavramı, tam da bu noktada devreye girer: Sevgiyi ve değeri, ancak belirli koşulları yerine getirdiğimizde hak ettiğimiz inancı, şartlanmış benliğin en güçlü yapıştırıcısıdır. Blogum ki "Değer Görmek Neden Bu kadar Değerli?" yazımda, bu konudan uzun uzun bahsettim. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Otantik Benlik ise içimizdeki pusula, toplumsal kalıpların gürültüsüne rağmen varlığını sürdüren bir rehberdir. 🌱 Bu, hiçbir karşılık beklemeden, sırf içimizde bir coşku uyandırdığı için yapmak istediğimiz şeylerin, inandığımız değerlerin ve anlamlı bulduğumuz arayışların kaynağıdır. Ne var ki bu ses, çoğu zaman toplumun kültürel dayatmaları, gelişime kapalı zihinlerin önyargıları ve "aykırı" olarak yaftalanma korkusuyla susturulmaya çalışılır.

Bu benlik, dış onaydan ziyade içsel bir bütünlük ve doyum arar. Ancak bu arayışın yolu, toplumsal baskıların sık dokunmuş duvarıyla çevrilidir. Geleneksel beklentilerin, "yapılması gerekenler" listesinin ve dar kalıplara sığdırılmış başarı tanımlarının dışına çıkmak, eleştiri oklarına hedef olmayı, yalnız kalmayı ve anlaşılmamayı göze almayı gerektirir. Toplumun dayattığı "güvenli" rotadan sapmak, "ya başarısız olursam?" korkusundan daha ağır basan bir "ya kendim olamazsam?" kaygısını tetikler.

Ancak her samimi adım, bu görünmez duvarları bir nebze olsun aşındırır. Varoluşçu psikologların üzerinde sıklıkla durduğu "kendini gerçekleştirme" dürtüsü, tam da bu direnişin ve özgün varoluş mücadelesinin ifadesidir. Bu yolculuk, dışarıdan gürültüyü kısmayı ve içerideki fısıltıyı cesaretle dinlemeyi öğrenmektir.

Modern Çağın Görünmez Senaryoları: Neden Bu Kadar Zorlanıyoruz? 🤔


Eskiden roller daha net, sınırları daha belirgindi. Günümüzde ise, özellikle dijital dünyanın sınırsız etkisiyle, maruz kaldığımız "olması gereken" kişi modelleri katlanarak arttı. Artık sadece yakın çevremizin değil, küresel bir köyün beklentileriyle baş etmek zorundayız.

  • Daima "Açık" Profesyonel: E-postalara anında cevap vermesi beklenen, "meşgul" olmayı bir statü sembolü sayan, tükenmişliği bir onur madalyası gibi taşıyan birey.
  • Küratörlük Yapan Sosyal Kişi: Anlarını değil, en "instagramable" versiyonlarını yaşayan, sürekli bir performans sergileyen kişi.
  • Kendini Sürekli Geliştirmesi Gereken Birey: Her an verimli olmalı, yeni bir beceri öğrenmeli, "mindful" (dikkatli, unutmayan) kalmalı ve aynı zamanda da kusursuz bir sosyal hayat sürmelidir.

Bu rollerin her biri, tek başına takip edilse bile yorucuyken, hepsini aynı anda sergilemeye çalışmak, içimizdeki otantik sesi neredeyse tamamen boğuyor. Sosyolog Erving Goffman'ın "Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu" adlı çalışmasında işaret ettiği gibi, hepimiz birer sahne arkası ve sahne önüne sahibiz. Modernite, sahne önünü sonsuz bir alana dönüştürdü ve sahne arkasını neredeyse yok etti. Yapılan araştırmalar, bu "performans kimliği" ile gerçek benlik arasındaki uçurumun, kaygı ve anlamsızlık duygularını nasıl beslediğini gösteriyor.

Pusulanızı Nasıl Bulursunuz? Otantik Benliğin İzini Sürmek

Teori anlaşıldı, peki pratikte bu ayrımı nasıl yapacağız? İşte kendi iç pusulanızı bulmanıza yardımcı olabilecek birkaç yol haritası:

  • "Kimse Görmese de Yapar mıydım?" Sınavı: Yaptığınız bir aktiviteyi, kimse bilmese, takdir etmese veya sosyal medyada paylaşma imkanınız olmasa, yine de yapmak ister miydiniz? Cevap "hayır"a yakınsa, bu büyük olasılıkla şartlanmış benliğinizin bir performansıdır.
  • Enerji ve Tükeniş Haritası Çıkarmak: Hangi eylemler size enerji veriyor, hangileri sizi tüketiyor? 🪫➡️🔋 Zorunluluktan katıldığınız bir toplantı sizi bitirirken, kimsenin sizden beklentisi olmadığı bir hobide kendinizi kaybediyor olabilirsiniz. Bu küçük işaretler, otantik benliğinizin en güvenilir rehberleridir.
  • Korkuların Ötesine Geçen "Peki Ya..." Sorusu: "Peki ya başarısız olsaydım?", "Peki ya insanlar ne der?", "Peki ya bu işten para kazanamasam?" gibi korkuları bir kenara bırakıp sorsanız, kalbinizin en derininden gelen cevap ne olurdu? Bu sessiz cevap, genellikle en saf arzunuzu barındırır.

Bu soruları kendinize samimiyetle sormak, hayatınızdaki birçok seçimin kaynağını anlamanızı sağlayacak ilk ve en önemli adımdır. Bu farkındalık yolculuğunda daha derinlemesine bir okuma yapmak isterseniz, "İçsel Yolculuk" kategorisinde ki diğer yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim.

Bir Sentez Mümkün mü? İki Dünyayı Bir Arada Taşımak


"Olmak istediğim kişi"ye doğru yol almak, "olması gereken kişi"yi tamamen reddetmek anlamına gelmek zorunda değil. Bu, modern toplumda çoğu zaman gerçekçi bir seçenek değildir. Mesele, bir sentez yaratmak, iki benlik arasında bir denge ve diyalog kurmaktır.

Bu, hayatınıza küçük ama anlamlı "sadakatler" sokmakla başlayabilir. 🚀

  • Kariyerinizde sorumluluklarınızı yerine getirirken, size keyif veren ve kimsenin takdir etmeyeceği bir alanda (örneğin seramik, yazı yazmak, doğa yürüyüşü) kendinize söz verdiğiniz zamanı ayırmak.
  • Sosyal beklentileri tamamen görmezden gelmek yerine, sizi besleyen ilişkilere ve ortamlara "evet", enerjinizi çekenlere ise net sınırlarla "hayır" diyebilmek.
  • "Güçlü" olma dayatmasını fark edip, duygularınıza dürüstçe alan açabilmek, kırılganlığınızı kucaklayabilmek.

Bu sentez, bazen "Küçük Adımlar Teorisi"ni hatırlatır. Devrimci bir değişim yerine, her gün "olmak istediğiniz kişi"ye bir adım daha yaklaşan küçük, tutarlı ve samimi tercihler yapmak, çok daha sürdürülebilir ve güçlü bir yöntemdir. Her küçük, otantik seçim, şartlanmış benliğin zincirlerini biraz daha zayıflatır.

Sonuç Yerine: Yolculuğun Kendisi Cevaptır

Bugün, aynada kendimize sorduğumuz bu sorunun nihai ve sabit bir cevabı olmayabilir. Cevap, bir varış noktası değil, sürekli bir arayış, bir yönelimdir. Bazen "Evet"e çok yakın hissederiz, bazen "Hayır"ın ağırlığı altında eziliriz. Ancak asıl önemli olan, bu soruyu sormaya cesaret etmek ve verdiğimiz her yanıtı samimiyetle dinlemektir.

"Olmak istediğin kişi" statik bir hedef değil, sürekli evrilen, büyüyen ve dönüşen bir yolculuğun ta kendisidir. 🗺️ Her "Bu, bana ait değil" dediğiniz an, her "İşte, bu benim!" diye içinizin ısındığı o küçük anda, o kişiye biraz daha yaklaşırsınız.

Öyleyse, bugün bir an durun ve içinizdeki o sese kulak verin: "Gerçekten, olmak istediğin kişi misin?"

Cevap ne olursa olsun, bir sonraki, en küçük, en otantik adımı atmanız için bir davetiye olarak görün. Çünkü her samimi adım, kendi hikayenizin kahramanı olma yolunda atılmış bir adımdır.

Gerçek özgürlük, tüm o toplumsal baskıları, kalıpları ve "yapılması gerekenler" listelerini görmezden gelmek değil. Onların varlığını kabul edip, ama yine de içinizdeki o sesi dinleyerek, olmak istediğiniz kişi olmak için adım atabilme cesaretini gösterebilmekte yatıyor. Çünkü siz, başkalarının beklentilerinden daha değerlisiniz. Ve unutmayın: Kalıpları yıkmak, büyük bir gürültüyle değil, sessizce kendi yolunuzda yürüyerek başlar. 🚶‍♀️💫 

Saygıyla. İ.E.


Kaynakça (Yazı İçinde Atıfta Bulunulan Çalışmalar):

  • Rogers, C. (1961). On Becoming a Person: A Therapist's View of Psychotherapy.
  • Goffman, E. (1959). The Presentation of Self in Everyday Life.
  • Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). The "What" and "Why" of Goal Pursuits: Human Needs and the Self-Determination of Behavior. Psychological Inquiry.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Yorum Gönder (0)

#buttons=(Tamam) #days=(20)

Sitemiz deneyiminizi geliştirmek için çerezler kullanıyor. Şimdi Kontrol Et
Ok, Go it!